17 Kasım 2015 Salı

Diyalektik Çatışma Toplumları Geliştirmez, Yıkar

Sınıf Çatışması
Darwinizm'in 'çatışma' kavramını 'sınıf çatışması'na uygulayan komünistler, ideolojilerini kabul ettirmek için katliam yapmayı ve kan dökmeyi birinci yöntem olarak kabul ettiler.
Daha önce de belirtildiği gibi, Darwinizm canlılar arasındaki çatışmanın o canlıları geliştirdiğini öne sürerek, "diyalektik materyalizm" felsefesine sözde bilimsel bir geçerlilik kazandırmıştır.
Diyalektik materyalizm, adından da anlaşıldığı gibi, "çatışma" kavramına dayanır. Bu felsefenin kurucusu olan Marx "eğer çelişme ve çatışma olmasaydı, var olan herşey nasılsa öyle kalırdı" demişti. Bir başka sözünde ise "şiddet yeni bir topluma gebe her eski toplumun ebesidir" 40 diyerek, gelişmek için insanları, şiddet göstermeye, savaşa ve kan dökmeye çağırmıştı.

Marx'ın teorilerinin ilk siyasi uygulayıcısı olan Lenin de "gelişme zıtların mücadelesidir" diyerek karşıt fikirde olan insanların daimi bir mücadele içinde olmalarını savunmuştur. Dahası Lenin, bu mücadelenin ancak kan dökerek, yani terör yoluyla yapılabileceğini sık sık belirtmiştir. Bolşevik ihtilalinden 11 yıl önce, 1906 yılında Proletari dergisine yaptığı bir açıklamada yer alan sözleri benimsediği terörist yöntemi ortaya koymaktadır:
Bizim ilgilenmekte olduğumuz olgu, silahlı mücadeledir; bu mücadele, bireyler ve küçük gruplar tarafından yürütülmektedir. Bir kesimi devrimci örgütlere ait iken, öteki kesimler herhangi bir devrimci örgüte bağlı değildirler. Silahlı mücadele, birbirlerinden kesinkes ayrılması gereken, farklı iki amaca yöneliktir; önce bu mücadele kişilere, liderlere ve ordu ve polisteki görevlilere suikast yapmayı amaçlar, ikinci olarak, hem hükümete ait hem de özel kişilere ait para kaynaklarına el koyar. El konulan paralar kısmen parti kasasına, kısmen özel silahlanma amacına ve ayaklanma hazırlığına ve kısmen de tanımlamakta olduğumuz mücadeleye katılan kişilerin geçimlerine gider. 41
20. yüzyılda komünizme karşı çıkan en belirgin ideolojilerden biri faşizmdir. İlginç olan, komünizme karşı olduğunu öne süren faşizmin, "çatışma" kavramına en az komünizm kadar inanmasıdır. Komünistler "sınıf çatışması"nın gerekliliğine inanırken, faşistler sadece bu çatışmanın alanını değiştirmiş ve "ırklar ve uluslar arası çatışma" kavramını yüceltmişlerdir. Örneğin Nazizmin en önemli fikir kaynaklarından ve önde gelen ırkçılardan Alman tarihçi Heinrich von Treitschke, "Uluslar ancak Darwin'in yaşam kavgasına benzer şiddetli bir rekabetle gelişebilirler..."42 diye yazmıştır.
Hitler ise, Darwinizm'in çatışmacı anlayışından aldığı ilhamla şöyle demiştir:
Doğa güçlüler ile zayıflar arasında bir savaş, güçlülerin zayıflar üzerindeki mutlak galibiyetidir. Eğer böyle olmasaydı, doğada sürekli bir bozulma olurdu... Yaşayan savaşmak zorundadır. Sürekli savaşın bir yaşam kanunu olduğu bu dünyada, savaşmak istemeyen yaşam hakkına sahip değildir.43
Toplumların güçlenmesi ve gelişmesi için savaşın, çatışmanın, kavgaların ve kan dökmenin zorunlu olduğuna inanan bu iki Sosyal Darwinist ideolojinin 20. yüzyılda oluşturduğu tablo ise ortadadır. On milyonlarca masum insan ölmüş, on milyonlarcası yaralanmış veya sakat kalmış, ülke ekonomileri çökmüş, sağlığa, bilime, teknolojiye, eğitime ve sanata ayrılacak olan gelirler önce silahlara, sonra da bu silahlarla açılan yaraların sarılmasına, yıkılan ve harabeye dönen şehirlerin tekrar inşasına harcanmıştır. Çatışmanın, kavganın ve terörün insanlara gelişme değil, çöküş getirdiği tarihte açık olarak görülmüştür.
Dünyada elbette ki zıtlıklar bulunmaktadır. Doğada nasıl aydınlık ile karanlık, gece ile gündüz, soğuk ile sıcak varsa, fikirlerde, uygulamalarda da zıtlıklar vardır. Ancak fikri zıtlıklar çatışmayı gerektirmez. Aksine zıtlıklar hoşgörü, barış, anlayış, sevgi, şefkat ve merhamet ile değerlendirilirse ortaya birçok güzellikler çıkar. Her fikri bir diğeri ile kıyaslayan insan kendi fikrini daha da geliştirir veya eksiklerini görerek tamamlar. Karşıt fikirleri savunan insanların konuşmalarında fikir alışverişleri olur veya yapıcı eleştiriler yapılır. Ancak bunu Kuran ahlakına uyan, samimi, affedici, barışçı ve alçak gönüllü insanlar gerçekleştirebilirler.



Doğada zıtlıklar olması, insanlar arasındaki çatışma ve kavgaların nedeni olamaz. Karşılıklı saygı, sevgi ve hoşgörü ile, zıtlıklar arasında uzlaşma sağlanabilir. Kuran ahlakı insanlara huzur ve neşe içinde bir hayat sunarken, diyalektik çatışma insanlara daima mutsuzluk, yıkım ve ölüm getirir.


Bir insanı farklı bir fikri savunuyor, farklı bir dine inanıyor veya farklı bir ırktan geliyor diye öldürmek, ona acı çektirmek ise çok büyük bir zalimliktir. Sadece bu yüzden, tarih boyunca dünya üzerinde aynı vatanın evlatları birbirleri ile ölümüne mücadele etmişler, birbirlerini hiç acımadan katletmişlerdir. Veya farklı ırklardan veya uluslardan olan insanları, kadın, çocuk ayrımı yapmadan katliamdan geçirmişlerdir. Bunu ise ancak karşısındaki insanı, gelişmiş bir hayvan olarak gören, ona bir insan olarak değer vermeyen ve yaptıklarından dolayı Allah'a hesap vereceğine inanmayan insanlar yapabilirler.
Karşıt fikirlere karşı gösterilecek tavrın en güzeli ve en doğrusu Kuran'da bildirilmiştir. Fikir zıtlıkları tarih boyunca yaşanmıştır ve bunların en bilinenlerinden biri Hz. Musa ile onun döneminde yaşayan Firavun'dur. Firavun'un tüm zalimliğine ve saldırganlığına rağmen, Allah Hz. Musa'yı onu Allah'ın dinine çağırması ile görevlendirmiş ve kullanacağı yöntemi ise şöyle açıklamıştır:
İkiniz Firavun'a gidin, çünkü o, azmış bulunuyor. Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar."(Taha Suresi, 43-44)
Hz. Musa Allah'ın emrine uyarak Firavun'a uzun bir süre hak dini anlatmış, onun inkarını ve insanlara zulmünü engellemek için sabırla her konuyu açıklamıştır. Firavun ise onun güzel ahlakına ve sabrına karşılık saldırganca bir tutum göstermiş ve Hz. Musa'yı ve onun fikrine uyanları katledeceğini söylemiştir. Ancak onun bu tavrının sonucunda kazanan Firavun olmamıştır. Aksine Firavun ve taraftarları boğularak yok olmuşlardır. Hz. Musa ve onun yanında olanlar ise galip gelmiştir.
Bu örneğin de gösterdiği gibi, bir fikrin galip olması veya gelişmesi çatışma, savaş veya saldırganlık ile sağlanmaz. Hz. Musa ve Firavun arasındaki olaylar tarihin bir özeti niteliğindedir; çatışma ve zulüm yanlılarının değil, barış ve adalet yanlılarının galip geleceğini gösteren bir örnektir. Güzel ahlak, hem dünyada hem de ahirette karşılığını her zaman bulur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder