17 Kasım 2015 Salı

Osmanlı İmparatorluğu'nun Adaletli ve Hoşgörülü Yönetimi

1514 yılında Yavuz Sultan Selim'in Kudüs'ü ve civarını fethi ile birlikte, Filistin'de yaklaşık 400 yıl sürecek Osmanlı yönetimi başladı. Bu dönem, Osmanlı'nın diğer eyaletlerinde olduğu gibi, Filistin'de de barışı, istikrarı ve "farklı inançların birarada yaşaması"nı sağlayacaktı.
Osmanlı İmparatorluğu, "millet sistemi" adı verilen bir düzenle yönetiliyordu ve bu sistemin en temel özelliği, farklı inançlara sahip insanlara, kendi inançlarının ve hatta hukuklarının gerektirdiği şekilde yaşama imkanı tanımasıydı. Kuran'da "Kitap Ehli" olarak tanımlanan Hristiyanlar ve Yahudiler, Osmanlı topraklarında hoşgörü, güvenlik ve özgürlük buldular.
Bunun en büyük nedeni, Osmanlı'nın Müslümanlar tarafından yönetilen bir İslam devleti olmasına karşın, tebasını zorla İslamlaştırmak gibi bir amaca sahip olmamasıydı. Aksine, Osmanlı devleti, gayrimüslimlere de güvenlik ve huzur sağlamayı, onları adaletle ve İslam idaresinden razı olacakları şekilde yönetmeyi hedefliyordu.


Osmanlı İmparatorluğu Müslüman bir devlet olmasına rağmen tebasına dini özgürlük tanımıştı. Bu nedenle Osmanlı topraklarında daima huzurlu ve barışçıl bir ortam hakimdi. Yanda da resmedildiği gibi, devlet, Müslüman ahlakının gereği olarak, hangi din veya ırktan olursa olsun fakirlere yardım ederek halkını koruyordu.
Oysa aynı dönemlerde dünya üzerindeki diğer büyük devletler çok daha katı bir anlayışa, baskıcı ve müsamahasız bir yönetim anlayışına sahipti. İspanya Krallığı, İber Yarımadası'nda Müslümanların ve Yahudilerin varlığına tahammül edememiş ve her iki topluma karşı büyük bir vahşet uygulamıştı. Diğer pek çok Avrupa ülkesinde Yahudilere sadece Yahudi oldukları için baskılar uygulanıyor (örneğin gettolara hapsediliyorlar), hatta kimi zaman toplu katliamlara ("pogrom"lara) hedef oluyorlardı. Hristiyanlar birbirlerine karşı bile tahammülsüzdüler; Katolik ve Protestanlar arasındaki çatışmalar, 16. ve 17. yüzyıl boyunca Avrupa'yı kan gölüne çevirdi. 1618-48 yılları arasında yaşanan "30 Yıl Savaşları", temelde Katolik-Protestan çatışmasının bir sonucuydu. Bu savaş sonucunda Orta Avrupa adeta bir harabeye döndü, sadece Almanya'da 15 milyonluk nüfusun üçte biri yok oldu.


16. ve 17. yüzyıllarda, aynı dine mensup olmaları na rağmen katolikler ve protestanlar arasında görülen tahammülsüzlük günümüzde de halen bazı ülkelerde devam etmektedir. Bu çatışmalardan da en büyük zararı görenler masum çocuklar olmaktadır.

Bu ortamda Osmanlı'nın kurduğu idarenin son derece insancıl olması kuşkusuz önemli bir gerçektir.
Pek çok tarihçi ve siyaset bilimci de bu gerçeğe dikkat çekmektedir. Bunlardan biri, dünyaca ünlü Ortadoğu uzmanı Columbia Üniversitesi'nden Prof. Dr. Edward Said'dir. Kudüslü Hristiyan bir aileden gelen ve Amerikan üniversitelerinde çalışmalarını sürdüren Edward Said, İsrail'de yayınlanan Ha'aretz gazetesinin kendisiyle yaptığı bir röportajında Ortadoğu'da kalıcı bir barışın inşa edilebilmesi için "Osmanlı Millet Sistemi"ni önermiştir. Said'in yorumu şöyledir:
Arap dünyasındaki diğer azınlıklar nasıl yaşayabiliyorsa, (Araplar arasındaki) bir Yahudi azınlığının yaşaması da mümkündür... Bu, Osmanlı İmparatorluğu altında gayet iyi işlemiştir. Onların sistemi, şu an sahip olduğumuzdan çok daha insancıl gözükmektedir. 26
yoksul, engelli
Ortadoğu'ya ve tüm dünyaya barışın gelmesinin yolu, temeli Kuran ahlak›na dayanan, uzlaflmacı, adaletli, anlayışı Osmanlı
modelinin uygulanmasıdır.
Tarih, İslam'ın, Ortadoğu'ya adaletli, hoşgörülü, müşfik bir yönetim tarzı sunan tek inanç sistemi olduğunu göstermektedir. Osmanlı İmparatorluğu'nun bölgeden çekilmesiyle bitmiş olan "Pax Ottomana" (Osmanlı Barışı) bugün hala telafi edilebilmiş değildir. Bu nedenle de Ortadoğu'ya barışın gelmesinin yolu Kuran ahlakının öğrettiği gibi, hoşgörülü ve uzlaşmacı Osmanlı modelinin hakim olmasıdır. Çünkü İslam her türlü şiddetin, çatışmanın, savaşın, terörün çözümü, barışın, hoşgörünün ve huzurun yoludur.




... Allah, kullarına karşı şefkatli olandır.(Al-i İmran Suresi, 30)


Dipnotlar

22.Karen Armstrong, Holy War, MacMillan, London, 1988, s. 30-31
23. Rapor, İbn Abdulhakem'in Fütuh Mısır ve Ahbaruha'sından alınmış, P.K. Hitti de oradan History of Arabs adlı eserine iktibas etmiştir. (Londra: Macmillan, 1950) s. 163. İslam Kültür Atlası, İsmail Rai el-Faruki, Luis Lamia el-Faruki, çeviri: Mustafa Okan
24.Karen Armstrong, Holy War, s. 185
25.Bernard Lewis, İslam Dünyasında Yahudiler, İmge Kitabevi, İstanbul, 1996, Yahudi Ansiklopedisi, Cilt 1, Yusuf Besalel, Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın AŞ, 2001, s. 246
26.18.8.2000, Ha'aretz Gazetesi; MiddleEast.Org, August 2000

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder